Hadi, itiraf edelim. Sayılar önemli. Sosyal medyadaki etkileşimlerin sembolü olan o sayılar gerçekten önemli. Kimden geldiği ise tamamen önemsiz. Bir tweet attığınız zaman artan beğeni ve retweet sayısı, paylaştığınız fotoğrafa gelen like’lar ve yorumlar, videolardaki kalpler, hepsi gerçekten önemli. İlk olarak bu ön kabul ile işe başlamamız gerekiyor. Kendimizi kandırarak ilerlersek eğer bocalamış oluruz zira.
Peki nasıl oldu? Yani insanlık tarihinde dedikodu hep oldu. Hatta dedikodunun evrime büyük katkısı olduğu söylenir. İnsanlar hep bir şekilde konuşuldu, takdir edildi, beğenildi, kısacası ilgi görebildi. Peki bu nasıl oldu da önce dikdörtgen bir ekrana taşındı?
Sosyal Medya ve Hayatımıza Girişi
Sosyal medyanın yaygınlaşması, bir şeyin nedeni değil sonucuydu. Zira internet 1990’ların sonundan itibaren yaygınlaşmaya başlamıştı. Myspace ve LinkedIn ile başlayan bu yolculuk Facebook ile bambaşka bir anlam kazandı. Facebook’un doğuşunu merak edenler The Social Network filmini izleyebilirler. Bu filmle alakalı sonrasında bir analiz yapacağım. Şimdilik referans olarak dursun. Facebook ilk başlarda bir okulun öğrencilerine yönelik iletişim kurulması amacıyla dahil olmuştu bu yolculuğa. Ama her yolculuk zamanla dönüşür, doğanın kanunu. Zaman içerisinde Facebook iyi – kötü birçok yeniliğe imza attı, ardından Instagram, Twitter ve belki de son olarak demeliyiz, Tiktok, telefonlarımızdaki yerini aldı.
Bu sosyal ağlara küresel dijital fenomenler diyebiliriz. Dijital bir varlığa sahipler, küresel bir alana hitap ediyorlar ve gerçekten de fenomenler. Milyarlarca takipçileri var. Akıllı telefonların gelişimi mi hızlandırdı sosyal medya platformlarını, yoksa sosyal medyaya ilgi artınca mı akıllı telefon sektörü gelişti, bilemeyiz. Senkronize bir durum olduğu aşikar.
Sosyal medya platformlarını ayrı ayrı ele almak en doğrusu. Bugün bu içerikte sosyal medya kavramı üzerinden genel bir bağımlılık halini tartışacağız.
Kontrolden Çıkan Bir Bağımlılık: Ekran Işığı Trajedisi
Belki de ilk başlarda iyi niyetli şekilde piyasaya çıkan sosyal medya platformları, ekran ışığı kavramını hayatımızın merkezine alacak düzeyde bir trajediye dönüştü. Gencinden yaşlısına herkes, sosyal medya söz konusu olduğunda bir bağımlılık geliştirmeye yatkın halde. Ekran ışığının trajedisi kulağa cılız ve zayıf geliyor, kabul ediyorum. Bizler trajedi kelimesine Shakespeare gibi yazarların eserlerinden aşinayız. Dolayısıyla trajedi kavramını içten içe dehşetle özdeşleştirdik. Peki sosyal medya bağımlılığı bir tür dehşet hali değil mi?
Psikoloji biliminde dehşet hali şok ile açıklanır. Dehşete kapılan kişi şok içerisindedir, tepki veremez haldedir. Ben bu sosyal medya bağımlılığını bir tür dehşet hali olarak açıklıyorum. Ekranda gördüğümüz haberlere, olaylara, durumlara karşı fiziksel bir tepkisizlik hali içerisindeyiz. Elbette gördüğümüz acı bir haber karşısında üzülebiliriz, tedirgin olabiliriz veya sevinebiliriz. Fakat tüm bu hisler kullan – at telefonları çağrıştırıyor bana. Tek seferlik, geçici, sıradan ve hatta bayağı.
Bağımlılık ve Bulunamayan Arka Kapı
Sosyal medya bağımlılığının nedenini yani arka kapısını konuşmak istediğimizde karşımıza birçok şey çıkıyor. Psikolojik, sosyal ve teknolojik olarak ele almamızı gerektiren kompleks bir süreçten bahsediyoruz. Bu da aslında trajediyi gözler önüne seren detaylardan birisi. Çünkü bu fenomenin nedenini açıklamak için o kadar çok unsura ihtiyaç duyuyoruz ki. Ahtapotun kolları gibi adeta.
Sosyal medya neden bu kadar bağımlılık yarattı, bunun net bir sebebi yok. Birçok faktöre ihtiyaç duyuyoruz az önce de belirttiğimiz gibi. Kapitalizmin tıkandığı şu dönemde, bireylerin iyice yalnızlaşması ve ekonomik faktörler insanları sosyal medyaya itebiliyor. Öte yandan popüler kültürün domine ettiği bazı kitlesel davranış formları, sosyal medya ile daha kolay şekilde yaygınlaşıyor. Bu da bahsettiğimiz sosyal medya aygıtlarını kaçınılmaz bir sona dönüştürüyor. Kendini tekrar edip duran bir süreç kısacası.
İşin kimyasal yönü de söz konusu. Bildirimler, kolayca mutluluğa erişme, ilginin bir ekran uzaklıkta olması gibi kavramlar beyinlerimizi mahvetmiş olabilir. Serotonin dengesinin bozulduğuna dair ciddi araştırmalar olduğunu okumuştum. Sosyal medya beynin kimyasını ciddi manada alt üst etti. Beyin yapısı itibariyle tembel bir varlık. Ve sonsuz kaydırma döngüsünde insanlar mutluluğa kolayca erişebiliyorlar artık. Bu da mutluluğun etkisini azaltıyor, depresifliği perçinliyor. Dikkat ettiyseniz çok çabuk sıkılıyoruz, motive olmakta zorlanıyoruz. İşte bunların sebepsiz olmadığını izah etmeye çalışıyorum. Kabahat sizde değil ama bu kabahatler zincirini elinizde tutan sizlersiniz.
Sosyal Medya ve Etkisi
Sosyal medya bağımlılığının ne gibi etkilere, isterik tepkilere ve zararlara yol açtığını görmemek için sanırım başka yöne bakmak gerekir. Çünkü sosyal medya insanların yeme ve uyku düzenlerini ciddi anlamda bozabilecek bir kudrete sahip. Tıpkı bu yazıyı okuyan sizler gibi, ben de bazı geceler uyumakta zorlanıyorum. Uyumakta zorlandığım için elime telefonu alarak saatleri geçiriyorum. Sonuç, verimsiz bir uyku ve kızarmış gözler. Gözlerim bazen McDonald’s mutfağındaki patatesler gibi kızarıyor.
İşin fiziksel kısmına gelecek olursak, sosyal ağlardaki etkileşimler ve sohbetler gerçeğin yerini alıyor. Jean Baudrillard’ın Simülakr ve Simülasyon kitabında da bahsettiği gibi, gerçek artık yok. İnsanlar başta gerçekliği inkar ederek bir simülasyon yarattılar kendilerine. Ve bu simülasyon evreninde yaşamaya başladılar. Ardından simülakr’lar ortaya çıktı. Gerçeğin sahtesi. Ve simülakr öyle bir noktaya vardı ki artık gerçek yoktu. Gerçek olmadığı için artık gerçeklikten, doğrudan söz etmek mümkün değildi. Yalnızca simülakr’lar vardı ve onlar simülasyon evreninde “gerçeğin kudretine” sahipti artık. Gerçeklerin yerini almışlardı.
Sosyal Medya Bağımlılığı ve Türkiye
2023 verilerine göre Türkiye’de sosyal medya kullanımı yaklaşık %77 oranında. Nüfus 85 milyon olarak baz alınmış. Ne yazık ki her veride olduğu gibi bu verinin de hatalı olduğunu hem nüfusun hem de oranın daha fazla olduğunu düşündüğümü söylemem gerek. Yine de araştırma sonucunu ele alalım.
Her geçen yıl sosyal medya kullanımında bir artış yaşanmış. We Are Social raporuna göre Türkiye internet kullanımı oranında 37.sırada. Burada dikkat edilmesi gereken bir ayrım var. Sosyal medya kullanımı ve internet kullanımı birbirinden oldukça farklı şeyler. Dolayısıyla internette geçirilen sürenin büyük bir kısmını sosyal ağların kapladığını belirtmek gerek.
2023 verilerini ele alarak bazı analizler yapmayı doğru bulmuyorum. İstatistiksel olarak güven vermiyor Türkiye. Bunun yanı sıra şubat ayında yaşadığımız deprem felaketini de denklemin içine kattığımızda, 2023 için istatistiksel olarak doğru bir yıl olmadığını söylememiz gerek.
Derin Gerçekler
Eskiden insanların sıkıcı hayatlarından ötürü sosyal medyaya bağımlı olduklarını düşünüyordum. Son dönemde milyarder zenginlerin bile sosyal medyadaki etkileşimlere ihtiyaç duyduklarını gördüğüm anda fikrim değişti. İnternet ilk çıktığı zamanlarda, interneti deccal olarak tanımlayan insanlar varmış. Tıpkı sinsi bir kurdun ağaca sızması gibi, insanlığı yok etmeye gelmiş bir mahlukat gibi, elmanın ışıltısı ardına gizlenen bir kurt gibi. Ne olduğu konusunda net bir fikrim yok. Bunun bir bağımlılık olduğunu, insanın beyin kimyasallarına kadar zuhur ettiğini, bazı şeyleri geri döndürülemez şekilde değiştirdiğini biliyorum ama.